Postmodernist yaklaşımın sinemadaki etkilerini bilmek ve anlamak, hem bu filmi çözümlemede, hem de bu yapıdaki başka filmleri anlamlandırmada izleyiciye rehberlik edebilir. Charlie Kaufman’ın senaryosunu yazdığı ve yönettiği “Synocdoche, New York” gibi bu film de postmodern yapıdadır. Yine senaristliğini yaptığı “Being John Malkovich”, “Adaptation”, “Enernal Sunsine Of The Spotless Mind” filmleri de benzer yapıda özellikler gösterir. Filmin içerik incelemesini yapmak yerine, biçimsel özelliklerine değinerek bu tarz çok katmanlı, karmaşık anlatılı filmlerin neden böyle bir dili tercih ettiği üzerinde durmak istiyorum.

Her Şeyi Bitirmeyi Düşünüyorum

20. yüzyılın ortaları, modernizme tepki olarak doğan postmodernizmin yükseldiği yıllar olmuştur. Bu yükseliş, bireysel hak ve özgürlükler, demokrasi, eşitlik, refah gibi söylemlerle mutlu bir gelecek vaat eden modernizmin bu öngörülerinde yanıldığını gösteren gelişmelerle ilgilidir. 1. ve 2. Dünya Savaşı’nı izleyen 2 kutuplu soğuk savaş dönemi, ekonomik ve politik bunalımlar, diğer taraftan popüler kültür – tüketim kültürüyle birlikte küreselleşen dünya, değişen birey ve toplum yapıları yeni bir dünyayı şekillendirirken, sanatın her alanında değişimleri de beraberinde getirmiştir. Sinema alanında ise 1970’lerden sonra bu değişimlerin etkisi gözlemlenmeye başlanmıştır. Postmodernistler, “modernliğin artık özgürleştirici bir güç değil bir boyun eğdirme, baskı ve ezme kaynağı olduğunu ileri sürerler.” (Rosenau, 2004:23).

I’m Thinking of Ending Things, poster

Modern sanat anlayışında önemsenen özgün olma, öncülük etme, yenilik ve soyut gibi kavramlar, postmodern sanat anlayışta karşılık bulmamıştır. Klasik öykülemeci anlatımda olaylar ardışık bir düzendedir. Başlangıcı ve sonu bellidir fakat postmodern yapıdaki filmlerde gerek mekan, gerek zaman kavramına ilişkin uzay-zamanda kırılmalar mevcuttur. I’m Thinking Of Ending Things filmi geçmişi şimdiki zamana taşıyarak ele alır. Bu taşıma yoluyla, geçmişin öğelerini yeniden yapılandırıp şimdiye yerleştirerek postmodern sanatın başka bir özelliği olan reprodüksiyonu kullanır. Dünün mekânı bugünkü hikâyenin de geçtiği mekândır. Film geçmişe yönelmeyi pastiş unsurlarla yansıtırken, şizofreni ile dün ve bugünün birleşmesi veya geçmişin şimdi olması göze çarpar. Başrol karakteri Jake’in anlattığı hikayede geçmişle şimdinin iç içe geçmiş olması doğrusal zamanda yaşayan seyircide kafa karışıklığına sebep olur.

Fredric Jameson’un postmodernizme ilişkin olarak ele aldığı “pastiş” (pastiche), “parodi” (parody) ve Lacan’dan alarak kullandığı “şizofreni” postmodern filmlerin en göze çarpan özellikleridir. Bireysel öznenin ortadan kalktığı için kişisel biçemin de yok olduğunu ve buna bağlı olarak da biçemsel yeniliğin artık mümkün olmadığını belirtir. Ona göre burada başvurulacak tek şey pastiştir. Pastiş ise bir veya birden fazla başka sanatçının eserinin tarzını veya karakterini taklit eden bir görsel sanat, edebiyat, müzik veya tiyatro eseridir. Parodinin aksine taklit ettiği işi över, alay etmez. Filmde bolca pastiş örneği vardır. Lucy’nin arabada okuduğu şiir Eva H.D ‘nin şiiridir. Jake’in ailesi ile yemek sahnesinde Lucy’nin ressam olduğunu söyledikten sonra Lucy’nin telefonundan gösterdiği tablolar Ralph Albert Blakelock’a aittir. Filmin sonundaki okulun koridorunda başlayan dans “Oklahoma!” müzikaline, ödül töreni sahnesi ise “A Beautiful Mind” filmine gönderme yapar ve bu anlamda pastişe iyi birer örnektir.

Postmodern olarak tanımlanan filmlerde şizofren; parçalanmış hikaye, geçmişin şimdileşmesi, iç içe geçmiş ve her an bambaşka, tahmin edilemeyen yönlere sapan hikayeler olarak kendini göstermektedir. Şizofren öğeler barındıran filmlerin dikkat çektiği özelliklerden birisi de şuurun sürekli bir başkalaşımın tahakkümünde olması ve hakikatin belirsizleşmesidir. Bu belirsizliği körükleyen unsur ise ani değişimlerin etkisiyle başkalaşan ve parçacıklara bölünmüş farklı hadiselerden oluşan hikayedir. Jake’in filmin başında normal bir karakter gibi görünüp giderek artan dozda şizofrenik davranışlar sergilemesi, ne yapacağının kestirilemez bir hal alması postmodern film anlatısındaki şizofren tanımlamasına denk düşer. Bu tarz filmlerde anlatı, tahmin edilemeyen olmadık yönlere sapmakta ve yine beklenmedik bir anda tıpkı hayat gibi son bulmaktadır.

Bu yazı ilk olarak 2 Mayıs 2021 tarihinde, yazarın kendi blogunda yayımlanmıştır.