Bana göre Nuri Bilge Ceylan filmlerinin en belirgin ortak özelliği, benliğin ve toplumun karanlık yönlerini filmlerinin temeline koyması ve seyirciye göstermesidir. Kendine özgü sinematografisi ve filmlerinin dramatik yapısını oluştururken beslendiği metafor, resim, mitoloji, sosyoloji, psikoloji, edebiyat gibi dallar, bu alanlara uzak olan kitlelerin filmlerden keyif almasını zorlaştırmaktadır. Bu anlamda filmleri seyirciden de çaba bekler. Ahlat Ağacı filminin naçizane kısa bir çözümlemesini yaparken, yönetmenin bu yöntem ve metodlara nerelerde başvurduğunu ortaya koymaya çalıştım.

Film, üniversiteden mezun olup çocukluğunun geçtiği ve ailesinin yaşadığı taşraya dönen Sinan’ın yaşadığı gelecek kaygılarını ve babası ile yaşadığı çatışmayı ele alır. Film boyunca ötekileştirdiği ve yaşamak istemediği taşradan kurtulma mücadelesini, kameranın filmin başından itibaren Sinan’ın etrafında devinim halinde kullanımı ve onu takip etmesi, kamerayı seyircinin gözü haline dönüştürür ve bu durum sinemanın doğasından kaynaklanan gerçekliğin yeniden üretilme hissiyatını azalttıp, karakterin duygularının izleyene daha güçlü geçmesini sağlar. “Sanat Filmi,” “Festival filmi” olarak adlandırılan bu tarz filmlere gelen klasik eleştiri olan sabit kameranın sıkıcı durağanlığı söylemi bu film için geçerli değil.

Filmin merkezindeki baba ve oğlul karakterleri izleyicinin kendini özdeşleştirmek isteyeceği karakterler değildir. Baba karakteri İdris, toplumda saygı görmeyen ve kumar bağımlılığı olan, içinde bulunduğu durumun farkında olup, bunu da çoğu zaman espiriyle, gülerek geçiştirmeye ve örtmeye çalışan bir öğretmen karakteridir. Oğul, kibirli, iç dünyası karışık, küçümseyen, alaycı, zaman zaman nefret hissi uyandıran ama zararsız ve hayallerinin peşinden gitmekten yılmayan bir karakterdir. Bu iki karakter Dostoyevski’nin Suç ve Ceza kitabındaki Marmeladov ve Raskolnikov karakterlerini anımsatır. Marmeladov, Raskolnikov’un geleceğini simgeleyen bir karakterdir ve Raskolnikov onun gibi olmamak için suça sürüklenir. Ahlat Ağacı’nda Sinan’ın, babasının çok değer verdiği köpeğini satıp, amacı uğruna suç işlemekten kaçınmaması bu ilişkiye benzerlik gösterir. Marmeladov’un alkol bağımlılığı ailesinin hayatını altüst ederken, baba İdris karakterinde kumar bağımlılığı aynı etkiyi yapar.

Nuri Bilge Ceylan, Ahlat Ağacı, poster

Yönetmen, Sinan’ın yazdığı ‘Ahlat Ağacı’ kitabını bastırabilmek için para ararken çıktığı yolculukta karşına çıkan belediye başkanı ve patron karakterleri sekansı ile, toplumdaki siyasetçi ve sermayeye sahiplerine dair algıyı yeniden üretir. Belediye başkanının kapısız makam gibi popülist söyleminin hemen ardından gelen Sinan’ın isteğini olumsuzlayıcı söylemlerinin temelini, Sinan’ın bireysel bir çalışma yapmasına oturtması, iktidarın, kendi çıkarları ile bağdaşmayanı dışlama yoluna gittiğini ve popülist söylemlerle çelişen yüzünü ortaya koyar. Başkanın çok okur dediği ve entelektüel bir insan olarak tanımladığı iş insanının kitaplığında görünen kitaplar, Nutuk’u dışarıda bırakırsak yüzeysel denilebilecek kitaplardır ve genel olarak bir süs eşyasına dönüşmüş ansiklopedilerden ibarettir. Bu gösterge izleyicide, toplumda okuyanı tanımlayan bir imge yaratır ve iş insanı karakterinin ideolojisi hakkında bilgi verir. Sinan ile aralarında okumayı överek başlattığı diyalog süreci, okuyanı aşağılayan bir sürece evrilir ve patron karakterinin düşüncelerinin, okuduğu kitaplarla doğru orantılı yüzeysel kaldığı, hayatı ve olayları taşranın dar çerçevesinden değerlendirdiği, anlama ve analiz etmedeki yetersizliği gösterilir. Bu durum Sinan’da zaten küçümsediği taşra insanından yabancılaşma ve nefret hislerini güçlendirir.

Genel şehir manzaralarında kullanılan geniş açılar, etrafı dağlarla çevrili kasabayı tıpkı bir fanus gibi gösterir. Bu fanus hapsolmayı çağrıştırır. Sinan’ın film boyunca taşradan uzaklaşma isteği, fanusu andıran bu coğrafyanın içinde sıkışmışlık, onu yeni çareler aramaya iter. Çeşme başında lise arkadaşı Hatice ile karşılaştığında Hatice’nin arzuları, hayalleri ve kasaba yaşamı ile ilgili kaderci ve teslimiyetçi tutumuna ve onunla beraber annesinin, babasının, köyün imamlarının bu ortak teslimiyetçi tutumuna karşı filmin sonuna kadar direnir. Rasyonel akılla hareket eder ve varoluşçu söylemlerle hayatı anlamladırmaya çalışır. İmamlarla olan diyaloğunda, imamın dinin aklı kısıtlayıcı özelliklerine güzellemeler yapmasına karşı, özgür irade çıkışları ve Nietzche’den “İnanç, doğruyu bilmeme isteğidir” alıntısıyla gelen karşı hamleleri bunu ispatlar niteliktedir. Sinan’ın genel söylemleri Sartre’nin varoluşçu felsefeyi tanımlamasıyla da örtüşür. “İnsan, var olduktan sonra kendini kavradığı gibidir, varlaşmaya doğru yaptığı bu atılımdan (hamleden) sonra olmak istediği gibidir. Kendini nasıl yaparsa öyledir yani.” (Sartre, Varoluşçuluk, s. 64)

Filmde baba-oğul ilişkisi toprak imgesi üzerinden kurulmuştur. Sinan filmin son sahnesine kadar film boyunca babasının toprakla ilgili işlere yardım isteğini reddeder. Çünkü bu işler, taşrada kalıp dönüşmekten korktuğu babasını temsil eder. Film başında, kuyudan kaya çekme sahnesinde, kayanın kuyunun tepe noktasına ulaştığında kayıp, kuyunun içine geri düşmesi mitolojideki “Sisifos Hikâyesi”ne atıftır. Tanrı Zeus tarafından bir kayayı dağın tepesine yuvarlayarak çıkarma cezası verilen Sisifos, her defa zirveye geldiğinde taş yuvarlanıp aşağıya düşer. Sisifos kayayı zirveye çıkartmak için tekrar aşağıya iner ve lanetlenmiş olan bu döngü sonsuza kadar sürer. İdrisin suya ulaşma gayreti hikayedeki karamsar bakış açısıyla değil, Albert Camus’un ‘Sisifos Söyleni’ndeki zirveye doğru verilen mücadeledeki umut ve başkaldırı bağlamında değerlendirilmelidir. Olumsuzlamalara aldırış etmeden film boyunca kazmayı bırakmaması, imgesel olarak babanın hayata karşı başına gelen tüm olumsuzluklara rağmen umudunun ve mücadeleci ruhunun kaybolmadığını gösterir. Baba ve oğlu finalde tekrar bir araya geldiğinde, çıkardığı kitabı sadece babası İdris’in okumuş olması ve kitabın basılmış olasına rağmen hayatında beklediği değişimi yaratmaması, aralarındaki ilişkinin kırılma anına seyirciyi hazırlar. Yönetmenin kuyuda kendini asarak intihar eden Sinan finali yerine, babasının ümidinin tükendiğini öğrendikten sonra kuyuyu kazmaya başlayan Sinan finali ile filmi bitirme tercihi, karakterin dönüşümünü tamamlamasına müsaade etmesi olarak yorumlanabilir.

Kaynaklar
  • Jean-Paul Sartre, Varoluşçuluk
  • Fyodor Dostoyevski, Suç ve Ceza
  • James Monaco, Bir Film Nasıl Okunur
  • Albert Camus, Sisifos Söyleni

Bu yazı ilkin 29 Aralık 2020 tarihinde, yazarın kendi blogunda yayımlanmıştır.